Ego’yu kendimiz hakkında bildiğimiz herşey diye tanımlarsak, onun çözülmesi ve yok olmasını, gerçek bir ölüme benzetmek kadar doğal birşey yoktur. Sevdiğinizi sandığınız şeyler, davranış kalıplarınız, sosyal statünüzün getirdiği modellemeler, özel ilişkilerinizde sergilediğiniz tavır, kariyerinizdeki duruşunuz, hayata bakış açınız ve onu yaşayış tarzınız, bir başkası birşey söylediğinde veya yaptığında ona verdiğiniz karşılık, küçüklükten beri getirdiğiniz travmaların tümü, yaşadığınız ve yaşamaya devam ettiğiniz dramalarınız, işte tüm bunlar, sizin hakkınızda bildiğiniz herşey, ego’dur. Bu hakkınızda bildiğinizi sandığınız herşey, ikizalev bağı ve bu bağın gelişmesi ile ciddi bir yıkıma ve sekteye ve de çözülmeye uğrar. “Çok değiştim” işte de tam da böyle durumlar için söylenir, fakat bunu söylüyorsanız bu da ego’dur.
Ego neden bir paradoxtur ve anlaşılması zordur bundan bahsetmek istiyorum. İnsanın doğası gereği algısı aslında sadece kendi ile ilgili olabilir. Yani insan teorik olarak kendinden başkasını algılayamaz. Yani biri size, sizin yaptığınızı düşündüğü birşeyi söylüyor veya sizi x kişi olmakla suçluyorsa, bu onun ta kendisidir. Bu onun gizli kalmış ve kendinde kabul edemediği tarafıdır. Sufizimdeki ayna olma durumu da tam da buradan gelir. İki ayna birbirine baktığında bu sonsuzdur. İnsanlar da bu şekilde ruhaniyet ve maneviyat anlamında gelişir ve büyürler. Kendini tanımak, tek başına bir oda içinde oturarak değil, işte de tam da anlattığım gibi başkaları ile ilişki ve iletişim içerisinde olarak meydana gelir. İnsanın kendi ile ilgili önyargıları ve düşünceleri tamamen safsatadır. “Ben kurdum, ben yaptım, ben şöyleyim” bu kişiler tamamen ego’dadır.
İlişkiler ve yaşamımız boyunca kurduğumuz bağlar egoya, bunların kopması çözülmesi ve kaybı ise ego çözülmesi ve ölümüne hizmet eder. Bu bağlamda ikizalev ayrılığı da halihazırda bilinen egonun ölümü, insanın en derin acısı ile yüzleşmesi anlamına gelir. Bu ayrılık fiziksel veya duygusal ya da her ikisi de olabilir. İkizalevlerde ruhani bir ayrılık söz konusu değildir fakat karmik ilişkilerde bu kopuş ciddi bir travmadır.
İnsan doğası en karmaşık makinalardan biridir, sırrı hala çözülememiş yüzlerce teori bizim için geçerlidir. Tıpkı evren gibi, insan da evrenin en önemli ve vazgeçilmez parçalarından biridir ve macro – mikro kosmos açısından bakarsak da, her insanın içinde bir evren vardır. Biz buna “insanın kendi dünyası” diyoruz. İşte bu dünya aslında bir evrendir ve karmaşıktır. İnsanın kendi hakkında bilmedikleri, bildiklerinden kat kat çoktur fakat doğamız gereği öyle değilmiş gibi yapmakta ustayızdır. Bunun sebebi egonun çok akıllı olma eğilimi ve herşeyi kontrol etme güdüsüdür. İnsan beyni zeki’dir, kalbimiz duyarlıdır fakat ego tam olarak “akıllı”dır. Bu yüzden aklını kullanmak demek, egon ile hareket etmek demektir. Bunu salt kötü olarak algılamanızı istemem, fakat kalp ile ego dengelenmeden bir karar alınırsa genelde sonradan bu o kişinin üzülmesine neden olur. Ego, ne tamamen yok sayılabilecek bir dosttur, ne de çok fazla içli dışlı olunabilecek. Ego idare edilmesi gereken bir arkadaştır. Ego’yu dinleyin, çünkü dinlemezseniz daha kötü olur, Ego’nuzu dinleyin fakat onun size yapın dediği hiçbir şeyi hemen yapmayın, bunların hepsini bir süzgeçten geçirin, bakın. Aslında gerçekten istediğiniz nedir, kendinizi anlamaya çalışın, neyi neden söylüyor ve yapıyorsunuz ve kendinizin en çirkin tarafları ile karşılaşmaya da hazır olun.
Ego ortaya çıktığında en iyisi aksiyon almamaktır. Bu sizi sonradan pişman olacağınız bir hareket, davranış ve karardan caydırır. İşte bu şekilde yavaş yavaş egonuz eğitilir, sizi baltalayan bir unsur iken, sizin de kendinizle ilgili bir farkındalık geliştirmeniz ile size hizmet eden bir unsur haline gelir. Burada bahsetmek istediğim ego ölümü ise kendimiz hakkında bildiğimiz herşeyi unutmamız, o yere göge koyamadığımız gücümüzden vazgeçip, kendimizi olana, allaha, akışa teslim etmemiz ve bunu derin bir gönül rahatlığı ve huzurla yapıyor olmamızdır.
Ego’nun ölmesi, aslında size ışıktan var olduğunuzu hatırlatacak, içinizdeki allah sevgisini ortaya çıkaracak, ben buyum, ben şuyum demekten vazgeçip, ben oyum diyeceksiniz ve onun ne olduğunu tüm hücrelerinizle kavrayacaksınız. Ego ölümü iste böyle bir çözülme ve akebinde allah ile bir olup tekrar doğma, özüne dönme ve aslında tam da içindeki özü anlama durumudur. “Sen düşündüğün şeyler değil, asıl var olduğun, içindeki özsün”. İnsan bunu anladığında bakış açısı ve etrafına yaydığı enerji de değişir. Işığı tüketirken birden ışık saçmaya başlar. İşte ruhani gelişimin özü ve başlangıcı da bu noktadır.
Ruhani anlamda aydınlanmış insanlar bilirler ki onlar her gün ölürler ve hergün yeniden doğarlar. Hayatlarını da bu şekilde devam ettirip yaşarlar. Asıl yaşamak ve yaşayabilmek bu şekilde olur. Yoksa aklınızda kaydettiğiniz bir videoyu sürekli oynatarak, yaşadım sanarak, bir gün geçirirsiniz ve bu böyle sürer. Taki yaşayacak bir gününüz kalana dek, ve son birgünün gerçekten “son” birgün olduğunu anladığınız anda, ego kendini geri çeker ve gerçekten “var” olmanız ile bir gününüz kalmıştır. İşte o anda gerçekliği, hakikati, kendinizi, aşkı, sevgiyi, merhameti, asıl olanı anlarsanız. Eğer bu gerçekten hayatınız son günü ise, bu bilinç düzeyinde geçirilmiş bir an bile size bir ömür gibi gelir ve o anda tüm ömrünüzü boşa geçirmiş olduğunuzu anlar buna pişman bile olamazsınız. Bu derin farkındalık içinde öylece durup, yaradanın resmi içindeki fırça darbesini anlamaya çalışırsınız, bu fırça darbesi sizsinizdir. Kendinizi seversiniz ve sevildiğinizi anlarsınız. Eğer bunu ölürken yaşamak istemiyorsanız, hayatınızın her günün böyle geçirebilirsiniz.
O gün neden bugün olmasın.