Ruhani gelişimimizin basamaklarını incelediğimizde, kendimizi hep bir önceki halimizle karşılaştırır, hatta bazen de tanıyamaz halde buluruz. Nasıl bunu yaptım, nasıl bunu söyledim diye düşünürüz. Bu aslında sizin ne kadar değişip geliştiğinizi gösteren önemli bir unsurdur.
Bir diğer durum ise içsel dünyamız ile dışsal dünyamızın yani realitenin birbiri ile çatışmasıdır.
Küçükken bazen kendi hayal dünyamızda kurguladıklarımız gerçeklerle örtüşmediğinde sahte kişilikler, alt personalar yaratır, gerçeği hayallerimize uydurmaya çalışırız. Bu da sonradan realiteyi bozuk algılamamıza veya pembe gözlüklerle dünyaya bakmamıza neden olur.
Aslına bakarsanız böyle bir ilüzyonu beyinde de teşvik ediliyormuş, mesela sigara içip de çok sağlıklı şekilde yaşayacağını düşünen insanlar üzerinde yapılan araştırmada beynin bu kısımlarının daha aktif olduğu gözlemlenmiş. Bu yaşam koşullarında iyimser olmayı azıcık abartmak hiç de fena olmaz ama bunu realiteden kopacak kadar yapmak da bize zarar verebilir.
Bunun en son noktası da derealizasyon dediğimiz hatta depersonalizasyon dediğimiz durumlardır. Bunlar hakkında yazmak bana düşmez ama siz kendiniz bu konuları araştırabilirsiniz. Kendi personasından zaman içinde hayat koşullarından ötürü çıkan kişiler, İkiz alev sürecinde tekrar kendine geri döneceklerdir.
Hayatta en önemli erdem realiteyi olduğu gibi kabul etmektir. Bunu yapabildiğinizde içinizdeki personalar da indirgenerek birleşecek, hayatı karşılamak kolaylaşacaktır. Akışta ve kabulde olun. Bundan büyük bir fayda göreceksiniz. Artık manüpülasyonun ma sı bile işlemiyor ne yazık ki.
Maskülen uyanıyor, maskülen meditasyon yapıyor, maskülen sizi anlıyor, maskülen sizi görmek için can atıyor. Misyona başlamak içinse tam zamanı…
Sevgilerimle